24 Nisan 2014 Perşembe

AYNADAKİ İHTİYAR(3)
Kaya yorulmuştu ama değmişti doğrusu, çatı katındaki kapısında büyücek bir asma kilit takılı oda dışında tüm evi pırıl pırıl yapmıştı ve artık dinlenip tadını çıkarma vakti gelmişti. O öğleden sonra hayatının akışını değiştirecek birkaç şey ardı ardına gelecekti. Fakat, Kaya o an için tüm bunlardan habersiz, verandasında oturmuş papatya çayını keyifle yudumlamaktaydı.
Çatı katından önce bir şangırtı koptu, sonra tiz bir çığlık sesi evin tamamı deprem oluyormuşcasına sallandı. Aynı anda masanın üzerindeki dizüstü bilgisayarına üniversitedeki hocasından bir mail geldi ve cep çalmaya başladı. Ekranda üniversiteden arkadaşı Gülce’nin adı yazıyordu. Olanca gücüyle çatı katına çıkmak istiyordu ancak, sol eline telefonu aldı kabul et tuşuna basarak Gülce’ye “bekle” derken, sağ eliyle hocasından gelen maili açtı. Beklediği teklif gelmişti sonunda. Orhun Kitabeleri civarında yapılacak olan arkeolojik inceleme ekibine katılmasını isteyen bir davet almıştı. Büyük bir hızla “Ekibinize katılmaktan onur duyarım” yazarak maili gönderdi. Gülce “neler oluyor niye bekletiliyorum acaba? Bir şeyler söyler misin?..” diyerek şakayla karışık merakla o anda cevabını alamadığı sorular soruyordu. Kaya soluğu çatı katının merdivenlerinde aldı. “Gülce…bekle..arkadaşım..” soluk soluğa konuşuyordu. Gülce iyice meraklanmış, hatta endişelenmeye başlamıştı. “Beklemek sorun değil ama korkutuyorsun Kaya. Neler oluyor orada? Neden nefes nefesesin?” Kaya derin bir nefes alıp ardına kadar açılmış bir şekilde duran çatı katındaki kapıya doğru ağır adımlarla çıkarken arkadaşının sorularını yanıtlamaya başladı. Sadece çatı katına çıkıyorum . Galiba kilitli kapı açıldı.Sanırım sen şu an söylediğim noktada otobüsten inmiş olmalısın. Oralarda iki tane kız çocuğu görüyor musun? Elma sepetleri var önlerinde. “Evet,el sallıyolar. Ben de el sallıyorum. Ay! Çok şekerler..” “Evet öyledirler işte onlar senin karşılama komiten verehberin olacaklar. Şimdi kapatmam lazım. Bir saate görüşürüz. Telefonu kapatmış keşfe hazırlanıyordu.


Kapının bu esrarengiz açılışı, duyduğu ses ve gürültüler Kaya’yı ne korkutmuştu, ne de dikkatli davranmasını gerektiren bir durum varmış hissi uyandırmamıştı. Aksine acilen yapılması gereken bir görevi yaptığını hissediyordu. Yukarıda O’nu bekleyen biri vardı ve en kısa zamanda yanına gitmeliydi. Ardına kadar açılmış olan kapıdan içeriye bir göz attı. Tüm duvarlar aynalarla doluydu.çeşit çeşit ve boy boy aynalar vardı içeride. Tam karşısında, odanın orta yerinde ise,bir boy aynası vardı. Enine boyuna oldukça büyük çerçevesinde ince taş işçiliği kullanılmıştı. Kaya içeriye girerek aynaya doğru küçük adımlarla yaklaşmaya başladı. Kendi yansımasını beklerken; ak saçları örgülü mavi gözleri sevgiyle bakan ihtiyar bir kadına bakarken buldu kendini. Tekrar halisünasyon gördüğünü düşünmeye başlamıştı ki, daha da beter bir şey oldu. İhtiyar kadın sakin, yumuşak bir sesle doğrudan ismiyle hitap ederek konuşmaya başladı: “Kaya Hoşkadem’e hoşgeldin…”

16 Nisan 2014 Çarşamba

OTEZİ'NİN DÖNÜŞÜ:



AYNADAKİ İHTİYAR(2)

Toprak bir yoldan gidiyorlardı. Yolun her iki yanı da ağaçlıklıydı. Yol ilerledikçe ağaçların boyu daha da bir büyüyordu ve üst dallar kemer oluşturacak şekilde kavisleniyordu. Öyle sık dalları vardı ki ağaçların, gövdeleri o derece yakındı ki; bir süre sonra farları yaktı. “Burdan yine sağa dön.” Kaya sorusunu soramadan cevabı kızlardan geldi. “Şimdi dön yol orda, dönmeden göremezsin. DÖN!” Kaya son anda direksiyonu sağa kırdı ve hakikaten orada kıvrıla döne uzayıp giden eski bir taş yol vardı. Hayretten gözleri açılmıştı. Firene bastı, arabayı durdurup aşağıya indi. Arkalarında bu yola dönen hiçbir açıklık yoktu. Ağaçlardan tünel devam ediyor görünüyordu. Onlarca, yüzlerce, binlerce soru hücum etti aklına, hiç birini soramadan kızlar gitmeleri gerektiğini söylediler. Kaya arabaya binip tekrar yola koyuldu. Fakat bir şeyler sormalı cevaplar almalıydı. Kızlar anlamış gibi “Hoşkadem’e çağrılmayan kimse gelemez yolu bilen biri olmadan da köye gidemez.” diyerek sustular. Kaya ne sorarsa sorsun cevap alamayacağını hissetti. “Nasılsa köyde birilerinden öğrenirim.” diye geçirdi içinden. “köylüler yabancılarla konuşmayı sevmezler.” Kaya bu iki kızın zihin okuduğuna inanmıştı artık. Hiçbir cevap vermedi, hiçbir şey düşünmeden abrayı sürmeye devam etti.
İkindine doğru kızlar yavaşlamasını söylediler. Araba bir yokuşun üstündeydi ve köy tam aşağılarında gözüküyordu. Evler yamaçlara yapılmıştı. Öyle bir düzenle inşa edilmişlerdi ki bu noktadan bakıldığında tıpkı bir hilali andırıyordu. Yıldızın olması gereken noktada ise büyükçe bir konak vardı. Ardında sonu yokmuş gibi görünen bir orman uzanıyordu. Ufuk da ise,deniz olduğunu tahmin ettiği bir mavilik vardı. Yokuş aşağı köy meydanına doğru sürerken bu manzaranın ne kadar tanıdık olduğunu düşündü. Hoşkadem’i biliyordu sanki. O büyük konak eviydi de yıllardır hasret kalmıştı, şimdi ise,yuvasına dönmüştü. O bu karışık duyguları yaşarken kızlar neşeyle kıkırdıyıp “Hoşkadem’e hoş geldin. Evet orası senin evin. Biz burada ineceğiz. Bizim evimiz senin evinin tam karşısına düşer. Biz buradan yürüycez. Artık evini bulursun.” Kirazların parasını verip kızların ardından el salladı. İkindin ezanı okunurken o da arabasını yeni evinin bahçe kapısından içeri sürüyordu. Bakalım aradığı cevaplar bu evde miydi, yoksa yeni sorular mı bekliyordu Kaya’yı.    

    

11 Nisan 2014 Cuma


AYNADAKİ İHTİYAR (1)
Bir şey onu bu eve çekiyordu. Kendini bir noktadan sonra mecbur hissetmiş ve aniden verilmiş bir kararla aceleyle hazırlanmış ve haziranın  son günü yola koyulmuştu. Haritalar da bile ismi geçmeyen hiç kimsenin adını duymadığı ve yerini tam olarak bilmediği bu köy ve ya kasabayı bulmak için güneye gidiyordu. “Hoşkadem” ismi bile tanıdık değildi.,Kaya içten içe burası hakkında aslında çok şey bildiğini sezinliyordu.Mantığı karşı çıksa da biliyordu ki doğru yöne işaret ediyordu.Yola çıktığının ikinci günüydü ve artık pes edip dönmeyi düşünmeye başlamıştı.”saçmalık” diye söylendi kendi kendine.”saçmalık,kimse bilmiyor,haritalarda yok ve bunca yol boyunca tek bir tabelada dahi ismi geçmedi.”Ailesinin bir tür arazi veya emlak mafyası tarafından dolandırıldığını düşünmeye başlamıştı.aile avukatları Saim bey “bu evi çok beğendiğiniz için annenizin ısrarıyla babanız size doğum günü hediyesi olarak almıştı.bu aynı zamanda bir mezuniyet hediyesi olacaktı size.tarihi değeri çok büyük.sanırım Osmanlının kuruluşundan hatta Selçuklular’danbile önceki bir döneme aitmiş.Anneniz çok beğeneceğinizi düşünüyordu.”demişti ama evin tam olarak yerini oda tarif edip söyleyememişti.”Güneyde bir sahil köyü ben şahsen sadece alım satım işlemleriyle ilgilendim yerini hiç sormadım.İzmir veya Muğla taraflarında bir yerlerde olmalı.”demişti. Aklına bir şey gelmiş gibi aniden arabasını durdurdu. Yol kenarında meyve satan iki küçük kız çocuğu dikkatini çekmişti. Biri sarışın diğeri esmer ikisinin de uzun örgülü saçları vardı. Birbirlerine çok benziyorlardı. Yorgun ve uykusuzdu. Arabadan çıkmaya gönülsüzdü nedense.
Çantasından bozukluk çıkarttı. Çocuklar koşarak geldiler. Ellerindeki kiraz sepetini Kaya’ya  uzattılar. Kaya tadımlık bir kiraz attı ağzına, gerçektende görüntüsü kadar lezzetli ve suluydu kirazlar.  mm gerçekten nefis bir tadı var bu kirazların. “Nerenin kirazı bu?” kızlar birbirlerine bakarak kıkırdadılar. İkisi de birden “kendi bahçemizin kirazı bunlar. Bu sabah kendimiz topladık. Erkenden, buraya satmak için geldik. Sen turit misin?” “Hayır turist değilim.” “Hoşkadem adında bir yeri arıyorum.Sizin gibi şirin kızlar nerede olduğunu biliyor mu acaba?  Nerededir bu Hoşkadem?” Kaya “bilmiyoruz” cevabını bekleyerek öylesine sormuştu ama kızların yüzündeki şaşkınlık ve seslerindeki coşku yanıldığının ispatıydı.”Sen bizim köyü mü arıyon abla? Çok kaybolan olur bu yollarda.” İki kız da şüpheyle bakmaya başlamıştı İşte şurdan  gitcen ama bulurmusun bilemem..” usulca yanından uzaklaşmaya başlamıştılar. Kaya bir an panikledikden sonra gülümseyerek baktı kızlara sesi yalvarma doluydu; “Lütfen, Oraya gitmeliyim. Bana ait bir ev var köyünüzde.Tarihi eski bir ev.” Şimdi tamamen yalvarıyordu. “Lütfen bütün kirazlarınızı alırsam beni köyünüze götürür müsünüz? Günlerdir yollardayım. Lütfen …lütfen?” kızlar birbirlerine bakarak bir süre düşündüler. Tuhaf bir andı Kaya bir an için bu iki küçük kızın birbirlerinin zihnini okuduğunu düşündü. Biri olur derken, diğeri hayır olmaz diyordu sanki. Birkaç dakika böyle devam etti. Kaya bir an onların zihinlerinden yaptığını düşündüğü bu tartışmayı duyduğunu bile sandı. Hatta öyle garip bir şey oldu ki iki kız birden Kaya’ya bakıp sustular. Kaya irkilerek bakışlarını dikiz aynasına çevirerek bir eliyle sanki saçını düzeltiyormuş gibi uzaklaştı kızların düşüncelerinden. Aynadaki yansımasına bakarken “delirmeye mi başlıyorum? Gerçekten onları duyduğumu sandım gerçek mi hayal gücümün bir oyunu mu? “tamam “ Kaya bu kez gerçekten irkildi. İki kız da arabanın arka koltuğuna oturmuş az evvelki şüpheci bakışların yerine merak dolu bir yüzle konuşurken seslerinde bir ifadesizlik vardı. “seni köye götürcez paramızı köyde verirsin.” Cevabını beklemeden ve Kayanın korkmuş haline aldırmadan “hayde sağa dön dümdüz gidecez” dediler. Kaya dehşete düşmüştü aslında “ne zaman bindiler arabaya? Nasıl bu kadar sessiz olabildiler. Doğruyu mu söylüyorlar?” nedenini bilmiyordu ancak kızların doğruyu söylediklerini ve tüm bu olanların olağanlığını bildiğini hissediyordu. Kaya’yı dehşete düşüren şeyde buydu. Kontağı çevirdi arabayı kızların işaret ettiği yöne doğru sürdü.